Dizel araçlara sınır getirilmeli yoksa öleceğiz!

İstanbul’da hava kirliliğini, 37 hava kalitesi izleme istasyonundan yedi sene boyunca topladıkları veriler üzerinden inceleyen uzmanlar, insan sağlığı için tehlikeli bazı kirleticilerin sınır değerlerin üzerinde tespit edildiği konusunda uyardı.

0
422
Windows Copilot ile yapıldı

Yeni yayınlanan bilimsel bir çalışma, kanserojen ilan edilen ince partikül maddenin (PM2.5) yalnızca kent merkezlerinde değil kırsal alanlarda da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sınır değerlerinden yüksek olduğunu ortaya koydu.
PM 2.5, erken bebek ölümleri, kalp ve solunum rahatsızlıkları, akciğer kanserine bağlı ölümler gibi birçok sağlık sorununun temel nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. Solunum sisteminden akciğerlere kadar ulaşabilen bu kirletici, en az tespit edildiği yerlerde dahi, DSÖ’nün önerdiği yıllık ortalama değerlerden iki kat yüksek bulundu.
Çoğu istasyonda, Türkiye’nin belirlediği yıllık ortalama limitin üzerinde tespit edilen PM10’un en yüksek konsantrasyonları ise taş ocakları yakınındaki Sultangazi istasyonunda ölçüldü. Ayrıca Esenyurt, Başakşehir, Tuzla istasyonları gibi sanayi ile yerleşimin yoğun ve yakın olduğu bölgelerin yanı sıra Göztepe, Mecidiyeköy, Kağıthane ve Aksaray istasyonları gibi trafiğe yakın yerlerde en yüksek değerlerde tespit edildi.

NELER YAPILMALI?

Çalışma ayrıca İstanbul’da hava kirliliğinin en önemli kaynakları olarak karayolu trafiğine, sanayi bölgelerine ve İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğine işaret ediyor.
Uzmanlar, henüz PM2.5 kirliliği için bir üst sınır belirlememiş olan Türkiye’nin, bir an önce yönetmeliği güncellemesi gerektiğine dikkat çekiyor. Ayrıca kirliliğin temel kaynaklarını azaltmak için dizel araçlara sınırlama getirilmesi, araç trafiğine kapalı alanlar tasarlanması, endüstriyel alanlarda emisyon kontrol uygulamalarının başlatılması ve Marmara ile Boğazlar’ın gemi emisyon kontrol alanı ilan edilmesi gibi çözümler öneriyor.

ÜLKÜ ALVER ŞAHİN ANLATTI

Çalışmanın yazarları arasında bulunan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ülkü Alver Şahin’in konuyla ilgili şunları anlattı:
“İstanbul’un hava kalitesini, şehrin farklı bölgelerinde kurulmuş 37 adet hava kalitesi izleme istasyonu verilerine dayanarak analiz ettiğimiz yeni çalışmamız, yedi yıllık uzun dönem veri analizine dayanması ve İstanbul’da ölçüm yapılan tüm alanları değerlendirmesi bakımından bir ilk olma özelliği taşıyor.”

“Bu çalışmada, saç telinden dahi 20 kat ince olan ve solunum sisteminin en dip noktalarına kadar ulaşabilen, 2,5 mikrometreden küçük partiküllerin toplamı olan ince partikül maddenin (PM2.5), İstanbul’da ölçüm yapılan tüm noktalarda, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilen yıllık ortalama sınır değerden (5 µg/m3) iki ila beş kat daha fazla olduğu görüldü. Ne var ki erken bebek ölümleri, kalp ve solunum rahatsızlıkları ve akciğer kanserine bağlı ölümler gibi birçok sağlık sorununun temel nedenlerinden biri olarak gösterilen PM2.5 parametresi için halk sağlığını koruma amaçlı ulusal bir sınır değer henüz tanımlanmış değil.”

SANAYİ VE TRAFİK YAKIYOR

“Çalışmamızda ayrıca, 10 mikrometreden küçük tüm partikül boyutlarının toplamını temsil eden PM10 yıllık ortalama konsantrasyon değerlerinin de, çoğu ölçüm istasyonunda, Türkiye ulusal yönetmeliğinde tanımlanan yıllık ortalama limitin (40 µg/m3) üzerinde olduğu görüldü. PM10’un en yüksek konsantrasyonları, taş ocakları yakınında bulunan Sultangazi hava kalitesi ölçüm istasyonlarında ölçüldü. PM10’un en yüksek değerler aldığı diğer istasyonlar, sanayi ve yerleşimin yoğun ve yakın olduğu Esenyurt, Başakşehir ve Tuzla istasyonları ile trafiğin yakınında olan Göztepe, Mecidiyeköy, Kağıthane ve Aksaray istasyonları olarak tespit edildi.”

ANNE KARNINDAKİ BEBEKLERE BİLE…

“Dünya genelinde tüm şehirlerin hava kalitesinde gözlenen eğilime uygun olarak, İstanbul’da da ozon harici hava kirleticilerin ortalama konsantrasyon değerleri yıldan yıla azalıyor. Ancak yine de çalışmamız, diğer birçok dünya şehrinde olduğu gibi İstanbul’da da PM2.5, PM10 ve azot dioksit (NO2)’in birçok ölçüm noktasında sınır değerlerin çok üstünde bulunduğunu ortaya koyuyor. Karayolu trafiğinin yoğunlaştığı alanların, sanayi bölgelerinin bulunduğu ve özellikle yerleşimle yakın olduğu alanların ve gemi kaynaklı emisyonlar nedeniyle İstanbul Boğazı yakınlarının, önemli birer temel hava kirletici kaynak olduğu tespit edildi. Bu kaynakların emisyonlarını sınırlayacak ulusal ve yerel uygulamalar ile şehir planlamalarını hayata geçirmediğimiz takdirde, bu kirleticileri sınır değerler altına düşürebilmek mümkün görünmüyor.’’

“İnsan sağlığına en zararlı hava kirleticisi olan partikül maddeler, tek bir maddeden meydana gelmiyor. Fiziksel ve kimyasal özellikleri ve buna bağlı olarak toksik etkileri, oldukça değişken. Kaynaktan doğrudan havaya yayılabildikleri gibi, atmosferde birtakım reaksiyonlar sonucu da oluşabiliyorlar. Bu nedenle birincil ve ikincil partikül maddeler olarak atmosferde bulunabilirler.”

“PM2.5 ve PM10 olarak adlandırılan iki kirletici arasındaki temel fark ise, partikül çapları ve içerikleri. PM2.5, 2.5 mikrometreden küçük, PM10 ise 10 mikrometreden küçük partiküllerin toplamını ifade eder. Boyutu küçüldükçe, partikül maddenin solunması ve kana karışması daha kolay hale geldiğinden, insan sağlığı için de daha tehlikeli olabilir. 10 mikrometre, insan solunum sistemine giriş yapabilen boyuttur; 2.5-10 mikrometre büyüklüğündeki partiküller, üst solunum yolunda (burun ve boğaz) tutulur. 2.5 mikrometreden küçük olanlar ise solunum sisteminde akciğerlere kadar ulaşabilir Bir mikrometrenin altındaki partiküller alveollere, 100 nm’nin altındaki partiküller ise kan dolaşım sistemine, anne fetüsüne ve beyne ulaşabilir.”

KAT KAT ÜZERİNDE

“Partikül madde boyutu küçüldükçe, sınır değerleri tanımlanan kütlesel konsantrasyonlar azalır ancak solunacak partikül adedi, dolayısı ile yüzey alanı, artış gösterir. Bir günde ortalama 15 m3 hava soluyan yetişkin bir kişi, yüzde 80-90’ı nano boyutlu partiküller olan 7,5×1010 adet partikül tanesine maruz kalır. Bu nedenle DSÖ ve Avrupa Birliği, 2030 ve sonrasında partikül maddenin en ince boyutları olan ve içeriğinde bulunan Ultra İnce Partiküller (UFP, <100 nm toplamı) ve Siyah Karbon (BC) için sınır değer tanımlanması ve izlenme gerekliliğini açıkladı.”

“Çalışmamızda, İstanbul’da PM2.5’un yıllık ortalama konsantrasyonu kırsal alanlarda 15 μg/m³, şehir arka planında 15-20 μm/m³, şehir merkezlerinde ve trafik yakınlarında ise 25 μm/m³ seviyelerinde tespit edildi. Ancak şehir atmosferinde alansal olarak çok büyük bir değişim göstermemektedir. Buna karşın, İstanbul’da ölçüm yapılan tüm noktalarda, DSÖ tarafından tavsiye edilen yıllık ortalama PM2.5 sınır değerinin (5 µg/m3) iki ile beş katı konsantrasyonlar olduğunu, sınır değerlerin aşıldığını gözlemledik.”

“Diğer kirleticiler söz konusu olduğunda, kirlilik kaynaklarına yakınlık büyük ölçüde belirleyici iken, PM2.5 kirliliğinden korunmak için şehir merkezinden uzaklaşmak yeterli olmuyor. Bunun temel nedeni, atmosferik taşınım ve dönüşüm reaksiyonları ve neticesinde oluşan ikincil partikül maddeler. İnce partiküller kaynaktan çıktıktan sonra atmosferde uzun süre kalabilir ve taşınabilir. Ayrıca kükürt dioksit veya azot oksit gibi gaz kirleticiler, atmosferde reaksiyonlar sonucu partikül madde formuna dönüşebilirler. Tüm bu nedenlerle atmosferde ince partiküller kaynağından uzakta dahi yüksek değerlerde bulunabilir ve gaz kirleticilerin aerosole dönüşmüş halleri önemli bir bileşeni olabilir.”

ACİLEN YAPILMALI

“Türkiye’de PM2.5 kirliliği ile mücadele etmenin ilk gerekliliği, yönetmeliği güncelleyerek bu kirletici için halk sağlığını koruyucu bir üst sınır belirlemek. Ayrıca kirliliğin temel kaynaklarını tespit etmek ve azaltmak için gerekli önlemleri almak da önem taşıyor. Karayolu trafiğinin yoğunluğu ve özellikle dizel araçların yarattığı kirlilik, önlem alınması gereken unsurların başında geliyor.”

“1990’ların sonunda petrole nazaran daha ‘‘çevre dostu’’ bir alternatif olarak öne çıkarılan dizel yakıtlı araçların daha fazla kirliliğe sebep olduğunu artık biliyoruz. Buna tedbir alan Paris, Madrid ve Hamburg gibi birçok Avrupa Birliği şehrinde, şehir merkezlerine dizel araçlarla girmek sınırlandırılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre araçların yaklaşık yüzde 40’ının dizel olduğu Türkiye’de ise ne yazık ki henüz böyle bir uygulama yok.”

“Oysa özellikle hava kirliliğinin haftanın hangi günlerinde daha yüksek olduğuna dair incelememiz, dizel yakıtlı araçların kullanımı ile hava kirliliğinin ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Hava kalitesi izleme istasyonlarından alınan veriler, PM2.5, karbonmonoksit (CO) ve kükürt dioksit (SO2) kirleticilerinin Pazartesi ve Salı günleri en yüksek seviyelerde olduğunu gösteriyor. Endüstriyel, ticari hammaddelerin büyük bir kısmı, kamyonlar ve hafif ticari araçlar tarafından haftanın bu ilk iki günü taşınıyor. Kayıtlı hafif ticari araçların yakıt tiplerine bakıldığında, yüzde 90’ının dizel araçlar olduğunu görüyoruz.”

“2020’de yayınlanan ve İstanbul trafik istasyonu olan Aksaray hava kalitesi istasyonu verileri ile yapılan bir çalışmada da, azot dioksit kirliliğinin temel sebebi olarak dizel araçlar gösterilmiştir. Bizim çalışmamız da İstanbul genelinde azalan azot dioksit kirliliğinin Aksaray’da yılda yüzde yedi oranında artmaya devam ettiğini ortaya koyuyor. Bu istasyonda 79 μg/m³ olarak kaydedilen yıllık ortalama azot dioksit seviyesi, Türkiye hava kalitesi standartlarında belirlenen üst sınırın neredeyse iki katı.”

“Bu çalışmalar, trafik kaynaklı kirliliği kısa vadede limit değerlerin altına çekmek için farklı uygulamaların hayata geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Öncelikle trafikteki dizel araçların sayısını azaltmak, raylı sistemleri de şehir genelinde entegre ve yaygın hale getirmek gerekiyor. Avrupa’da örnekleri olan, tarihi merkezleri araç trafiğine tamamen veya kısmen kapatan alanlar, İstanbul’da da tasarlanmalı. Özellikle ticari araçlarda, dizelden elektrikli araçlara doğru bir dönüşümü teşvik etmenin yolları aranmalı.”

37 İSTASYONUN 21’İNDE YÜKSEK

“PM10 kirliliği ise yerleşim yerlerinde, sanayi tesislerinin ve trafiğin yoğun olduğu bölgelerde çok daha yüksek değerler alıyor. Çalışmamızda, en düşük yıllık ortalama PM10 konsantrasyonunun 16,7 μg/m³ ile şehir arka planında ölçüldüğünü, buna karşın kentleşmiş ve sanayi tesislerine yakın bölgelerde ortalama konsantrasyonun 91,4 μg/m³’e kadar yükseldiği görülüyor. Türkiye’nin ulusal hava kalitesi yönetmeliğinde (Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği) PM10 sınır değeri 2019 yılından itibaren 40 μg/m³dür ve sanayi ve yerleşimin iç içe olduğu bölgelerde neredeyse 2-3 katlık bir sınır değer aşımının söz konusu olduğu görülüyor. Araştırmamıza göre, ölçüm yapılan 37 hava kalitesi izleme istasyonunun 21’inde, ulusal sınır değerimiz aşılıyor.”

“PM10 konsantrasyonları, Avrupa yakasında, Anadolu yakasına kıyasla daha yüksek ölçülüyor. Bunun, Avrupa yakasının neredeyse iki kat daha büyük bir nüfusa ev sahipliği yapması ve buna bağlı olarak trafik yoğunluğunun da daha yüksek olması ile ilgili olduğunu tahmin ediyoruz. Bununla birlikte, PM10 kirliliğinin en yüksek ölçüldüğü yerlere baktığımızda, sanayi tesislerine yakınlık dikkat çekiyor. Endüstriyel alanlarda yapılan ölçümlerde PM10, yerleşim alanlarına kıyasla yüzde 65, kükürt dioksit ise yüzde 33 daha yüksek ölçülüyor.”

“PM10 seviyelerinin en yüksek olduğu dört istasyondan ikisi, taş ocakları yakınında yer alıyor. Diğer ikisi ise kent merkezinde yer almakla birlikte, Esenyurt ve Beylikdüzü arasındaki sanayi bölgelerine yakın konumlanıyor. Trafik yoğunluğu nedeniyle yol yüzeylerinden havalanan toz ve toprak da bu kirliliğe önemli bir katkı sağlıyor olabilir. Nitekim taş ocaklarından çıkan taşların taşındığı güzergahlarda da yüksek PM10 seviyelerine rastlanıyor.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz