Sustainable Brands Türkiye ve FutureBright Group iş birliğiyle gerçekleştirilen ‘Türkiye Toplumsal Dönüşüm Araştırması’na göre ekonomi, eğitim, nüfus, iklim, su, kentleşme ve sağlık gibi makro problemler nedeniyle toplumsal kırılganlığımız hızla artıyor.
Her üç kişiden ikisinin kendini güvende hissetmediğini ortaya koyan kapsamlı araştırma raporuna göre, hem uzmanlar hem de toplumun geniş kesimi, bu kırılganlığın giderilmesi ve toplumsal dayanıklılığın artırılması için, devlet ve sivil toplum örgütleri kadar markaların da sorumluluk alması gerektiğini ifade ediyor.
Çevresel ve sosyal konularda markalara yol göstererek bu alanda liderlik üstlenen Sustainable Brands Türkiye ile yaratıcı ve yenilikçi araştırma projeleriyle tanınan FutureBright Group işbirliğiyle hayata geçirilen ‘Türkiye Toplumsal Dönüşüm Araştırması’, çarpıcı veri ve içgörüler sunuyor. Ülkenin toplumsal dayanıklılık kapasitesini tespit etmeyi amaçlayan bu kapsamlı çalışma, hem uzmanların hem de genel kamuoyunun görüşlerine başvurarak, Türkiye’nin önündeki en kritik risk faktörlerini ve kırılganlıkları kapsamlı bir raporla ortaya koyuyor.
İKİ AŞAMALI BİR METODOLOJİ
Araştırmada iki aşamalı bir metodoloji kullanıldı. Niteliksel olarak tasarlanan ilk aşamada, farklı disiplinlerden kanaat önderleri ve uzman isimlerle yapılan derinlemesine görüşmelerle, Türkiye’nin toplumsal dönüşüm süreci çeşitli boyutlarıyla ele alınıp değerlendirildi. Ülkenin dayanıklı bir toplum olma kapasitesinin analiz edildiği bu ilk aşamada elde edilen yorum ve içgörülerden, takip eden niceliksel aşamanın soru formunun geliştirilmesi için yararlanıldı. Türkiye çapında 1.200 kişiyle yürütülen ve online görüşme tekniği ile uygulanan niceliksel aşamada ise, son tüketicilerin toplumsal dönüşüm ve dayanıklılık konusundaki farkındalıklarının yanı sıra algı ve davranışları ölçümlendi.
Araştırma raporuna göre uzmanlar, Türkiye’de halihazırda önemli bir kesimin işsizlik sıkıntısı çekmesi, gençlerin finansal güvenceden yoksun umutsuz bir gelecek tahayyülü içinde olması, beyaz yakalıların küme düşmesi, iş hayatında liyakatsiz çalışma koşullarının normalleşmesi, toplumun adalete olan güveninin sarsılması, sokakta emniyet ve asayişin olmaması, eğitimde baş gösteren sorunlar ile temel insani ihtiyaçlardan kendini gerçekleştirmeye kadar her basamakta alarm zillerinin çalması gibi ülkenin direncini zayıflatan faktörleri tek tek sıraladıktan sonra, toplumsal kırılganlıkların azaltılıp giderilmesi ve toplumun dayanıklılığın artırılması için bir an önce seferber olunması gerektiğine işaret ediyor.
ALARM VEREN KIRGINLIKLARIMIZ
Araştırma kapsamında görüşlerine başvurulan uzmanlar ve kanaat önderlerine göre Türkiye toplumu gittikçe kırılganlaşıyor. Toplumun tüm kesimlerini doğrudan etkileyen ekonomik kriz; kuraklık ve çölleşme gibi tehditlerle gündeme gelen, ülkenin gıda güvenliğini bile tehlikeye atabilecek çapa ulaşmış iklim değişikliği; iklim değişikliğine ek olarak plansızlık ve göç baskısıyla azalan su kaynakları; içerdikleri tüm sorunlarla birlikte devleşen mega kentler; hızla artan çöp, atık ve sera salınımıyla yoğunlaşan ekolojik bunalım; başta obezite olmak üzere çeşitli sebeplerle bozulan fiziksel sağlığımız; buna eşlik ederek dengesizleşen ruh sağlığımız; çok katmanlı koca bir soruna dönüşen eğitim sistemimiz; hızla yaşlanan nüfusumuz ve buna karşın bölgesel krizler sonucunda ülkemize yönelen yoğun göç gi̇bi̇ faktörler, bu kırılganlığı artıran alarm verici tehditler olarak ön plana çıkıyor.
TOPLUMUN BAŞAT STRES KAYNAKLARI
Araştırmanın nicel kısmına baktığımızda, toplumun, uzmanların ortaya koyduğu bu kırılganlık tablosunu büyük ölçüde teyit ettiğini gösteren rakamlarla karşılaşıyoruz. Araştırma verilerine göre, toplumun yüzde 65’i kötüleşen ekonomik koşullardan, yüzde 46’sı kontrolsüz mülteci akınından, yüzde 44’ü adaletsizlikten, yüzde 37’si ise eğitim sistemindeki bozulmadan şikayetçi.
Tansiyonu artıran bütün bu stres kaynakları karşısında toplumun yalnızca yüzde 36’sı kendini hâlâ güvende hissettiğini ifade edebiliyor. Bu da neredeyse her üç kişiden ikisinin kendini güvende hissetmediği bir kırılganlık tablosuna işaret ediyor.
HER ŞEYE RAĞMEN DAYANIKLIYIZ
Araştırma raporu, bütün bu olumsuzluklara rağmen, toplumun umut ve inancının, başka bir deyişle dayanıklılık potansiyelinin hâlâ güçlü olduğunu gösteren veriler de içeriyor. Araştırmaya katılanların yüzde 48’i, Türkiye’nin söz konusu toplumsal tansiyonlardan sıyrılma kabiliyetinin yüksek olduğunu ifade ederken, yalnızca yüzde 22’lik bir kesim umutsuz bir tutum sergiliyor.
Araştırma kapsamında görüşlerine başvurulan uzmanlar ve kanaat önderleri de, bu görüşe destek veriyor. Buna göre büyük bir kriz veya felaket yaşandığında toplum bütün kutupluluğuna rağmen tek gövde haline gelip gerektiğinde kendi çözümlerini de üretebiliyor.
DEVLET, STK’LAR VE MARKALAR ÖNCÜLÜK ETMELİ
Öte yandan Türkiye’de toplum, bu tür olağanüstü durumlarda tümüyle seferber olurken, nispeten olağan zamanlarda daha pasif bir tutum sergiliyor. Araştırma raporunda yapılan değerlendirmeye göre, Türkiye’de tek tek insanlar, daha dayanıklı bir toplum inşa etmek üzere sorunların çözümüne bireysel katkı sunmaya hevesliler ancak adım atmak için bir yol gösterici veya kılavuza ihtiyaç duyuyorlar. Bu konuda yol gösterici veya kılavuz olarak merkezi yönetimin, yerel idarelerin, sivil toplum örgütlerinin ve markaların inisiyatif üstlenmesi bekleniyor.
Kapsamlı araştırma raporunda Türkiye’de sosyal sorumluluk üstlenme konusunda en çok takdir edilen şirket ve markalara ilişkin skorlara da yer veriliyor. Raporda ayrıca, Türkiye’nin toplumsal dayanıklılığını artırma hedefi doğrultusunda markalara düşen görevlerin yanısıra hangi markaların hangi alanlarda rol üstlenmesi ve hangi toplum kesimlerine öncelik vermesi gerektiğine ilişkin yol gösterici içgörüler içeren etraflı bir analiz sunuluyor.
TOPLUMUN GERÇEK SORUNLARINA ODAKLANMAK
Araştırma sonuçları hakkında yorumda bulunan Sustainable Brands Türkiye Ülke Başkanı Semra Sevinç, “Bu araştırmayla çevresel, sosyal ve yönetişimsel konularda Türkiye’nin nabzını tutmayı, Türkiye’ye özgü toplumsal, kültürel ve sosyal sorunların haritasını çıkarmayı amaçladık” dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürüyor: “Araştırma bulgularından da açıkça anlaşılıyor ki, dayanıklı bir toplum yaratmak için markalara pek çok görev düşüyor. Markaların liderliğinde toplumsal olarak pozitif bir etki yaratabilmek, dönüşümü hızlandırmak ve yaptığımız projelerin etkisini artırmak için Türkiye toplumunun nabzını doğru tutmalı, toplumun sorunları ve kırılganlıklarıyla gerçek bağlar kuracak projelere imza atmalıyız. Gerçek sorunları anlayarak, toplumun ana tansiyon alanlarına dair pozitif etki yaratacak projelerle marka inovasyonlarımızı şekillendirirsek, dönüşüm de hızlanacaktır.”
FutureBright Research Genel Müdürü Karolin Kuyumcu ise, bu araştırmayla toplumumuzun dayanıklılığını azaltıp kırılganlaştıran dinamikleri ortaya çıkarmayı, bu dinamiklerin sosyo-kültürel yapımız ve toplumsal kurumlarımız üzerindeki etkilerini anlamayı hedeflediklerini ifade ettikten sonra sözlerini şöyle noktalıyor: “Hem uzmanlar hem genel kamuoyu bu kırılganlığın giderilmesinde ve toplumsal dayanıklılığın güçlendirilmesinde markaları desteğe, sorumluluk almaya çağırıyorlar. ‘Türkiye Toplumsal Dönüşüm’ araştırmamız ile alarm veren riskleri ortaya koyarken, markalara da sosyal sorumluluk desteği sunma açısından detaylı bir stratejik harita sunuyoruz.”