İklim Masası, Doç. Dr. Levent Bilgili’nin 2022 tarihli bir çalışmasına dikkat çekti. Çalışmaya göre, bölgeden geçen gemilerin daha temiz yakıtlar kullanmaya zorunlu tutulması, gemicilik kaynaklı hava kirliliğinde yüzde 80’e varan azalma sağlayabilir. Gemilerin kullandığı yakıtlarda yüzde 0,5 oranında kükürt bulunabilirken, Emisyon Kontrol Alanları’nda bu oran yüzde 0,1 ile sınırlandırılıyor.
Bugün ABD – Kanada kıyıları ile Baltık Denizi, Emisyon Kontrol Alanı olarak onaylanmış durumda. Öte yandan AB limanlarında, emisyon kontrol alanlarından bağımsız olarak, gemi yakıtlarında yüzde 0,1 kükürt sınırlaması uygulanıyor. 1 Mayıs 2025’ten itibaren Akdeniz de emisyon kontrol alanı ilan edilecek. Ancak alanın sınırları, Çanakkale Boğazı girişinde son bulacak ve Marmara Denizi’ni kapsamayacak.
SOLUNUM VE DOLAŞIM HASTALIKLARI
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Levent Bilgili’nin konuyla ilgili değerlendirmelerini şöyle:
“Dünyanın en önemli ticaret rotaları arasında bulunan Çanakkale ve İstanbul ‘Boğazları’ndan her sene 50 bine yakın gemi geçiyor. Ancak bu gemiler, yaktıkları ağır fosil yakıtlar nedeniyle Marmara Bölgesi’nde yüksek seviyelerde kaydedilen hava kirliliğinin önemli sebepleri arasında. İstanbul Boğazı ve çevresinde, çeşitli ulaşım türlerinden kaynaklanan toplam emisyonların yaklaşık yüzde 10’unun gemi kaynaklı olduğu düşünülüyor.
Gemi faaliyetleri nedeniyle açığa çıkan kükürt ve azot oksitler ile parçacıklı maddelerin, solunum ve dolaşım sistemi hastalıklarının yanı sıra erken yaşta ölümlere sebep olduğu biliniyor. Bu kirliliği büyük ölçüde azaltmanın yolu ise Türk Boğazlar Sistemi’ni ‘‘Emisyon Kontrol Alanı’’ ilan etmek. Emisyon Kontrol Alanı, devletlerin önerisi ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)’nun onayıyla kabul edilen özel bir deniz alanıdır. Bir deniz bölgesi emisyon kontrol alanı ilan edildiğinde, o bölgeden geçen gemilerin kullandığı yakıtlar ve motorları denetlenerek, neden olabilecekleri kükürt ve azot oksit emisyonları sınırlandırılır. Bu alanların dışında seyreden gemilerin kullandığı yakıtlarda, kütlece yüzde 0,5 oranında kükürt bulunabilirken, bu alanlara giren gemilerde bu oran yüzde 0,1 olmak zorundadır. Buna ek olarak, azot oksitlerin de belli bir seviyenin altında bulunması gerekir. Bu şartları sağlayamayan gemiler, emisyon kontrol alanlarına giremez.
Marmara Bölgesi ve burada yaşayan 25 milyonluk nüfus, kirleticilere uygulanacak bu gibi bir sınırlamadan büyük ölçüde yarar sağlayabilir. 2022 yılında yayınlanan ve Türk Boğazlar Sistemi’ni emisyon kontrol alanı ilan etmenin hava kirliliğine etkisinin hesaplandığı, yazarı olduğum makaleye göre, bölgeden geçen gemilerin daha temiz yakıtlar kullanması, kirlilikte yüzde 80’e varan azalma sağlayabilir.
ELLİ BİN GEMİ KİRLİLİK SAÇIYOR
Marmara Denizi ve Türk Boğazları – veya bir bütün olarak Türk Boğazlar Sistemi – Karadeniz’i ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeleri dış dünyaya bağlayan yegane su yolu. Ayrıca yaklaşık 25 milyon insana ve büyük bir sanayi altyapısına ev sahipliği yapıyor. Nüfus yoğunluğu ve endüstriyel üretim nedeniyle bölgede oluşan hava kirliliğinin bir diğer önemli sebebi ise, bu su yolundan her gün geçen onlarca geminin yaktığı yakıtlar.
İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan günde yaklaşık 130, yılda ise 50 bine yakın gemi geçiyor. Bu yoğun gemi trafiğinin sebep olduğu emisyonlar ise Marmara Denizi çevresinde yaşayan herkes için büyük bir tehdit oluşturuyor. Nitekim dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 80’ini taşıyan gemiler, kullandıkları ağır fosil yakıtlar nedeniyle aynı zamanda büyük birer kirletici kaynağı.
Gemilerin kullandığı fosil yakıtların yakılması sonucunda açığa çıkan gazların başında karbondioksit, kükürt oksit, azot oksitler ve parçacıklı maddeler geliyor. Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olan karbondioksitin insan sağlığına doğrudan etkisi az. Öte yandan, ortaya çıkan diğer kirleticilerin, solunum ve dolaşım sistemi hastalıklarına yol açtığı biliniyor. Öyle ki bu emisyonların, her yıl 60 bin insanın erken yaşta ölümüne yol açtığı tahmin ediliyor. Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün (IMO) en güncel verilerine göre, dünyadaki toplam kükürt ve azot oksit emisyonlarının yüzde 24’ünden, parçacıklı maddelerin ise yüzde 9’undan gemiler sorumlu.
BAZI BÖLGELER KONTROL ALTINA ALINACAK
Yıldan yıla artan bu kirlilik; Türk Boğazları’nın yanı sıra Kuzey Atlantik, Kuzey Pasifik, Çin Denizi, Cebelitarık, Süveyş ve Panama kanalları gibi dünyanın önemli ticaret rotalarında yoğunlaşıyor. Azaltılması için Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün geliştirdiği kapsamlı önlemlerin başında ise dünyadaki bazı bölgelerin emisyon kontrol alanı ilan edilmesi geliyor. Halihazırda Emisyon Kontrol Alanı olarak onaylanmış olan Amerika Birleşik Devletleri – Kanada kıyıları ile Baltık Denizi’nde seyreden gemiler, daha düşük oranda kirletici üreten yakıtlar kullanmak zorundalar. Bunu yapmadıkları takdirde, bu sulara girişlerine izin verilmiyor. Çok başarılı sonuçlar veren bu uygulamada, doğru yakıt kullanıldığı takdirde kirleticiler neredeyse tamamen ortadan kaldırılabiliyor.
Avrupa Birliği de birçok limanında gemi emisyonları için etkin kısıtlamalar uyguluyor. Emisyon kontrol alanlarından bağımsız olarak tüm AB limanlarında, gemi yakıtlarında yüzde 0,1 kükürt sınırlaması geçerli. Ayrıca Akdeniz de 1 Mayıs 2025 itibariyle emisyon kontrol alanı ilan edilecek. 2022 yılında alınan bu karara ilişkin öneri, Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafından Akdeniz Eylem Planı ve Barselona Sözleşmesi çerçevesinde 2021’de Türkiye’de gerçekleştirilen toplantıda hazırlanmıştı. Cebelitarik Boğazı, Akdeniz’de belirlenen emisyon kontrol alanına dahil, fakat Süveyş Kanalı kapsam dışında bırakılıyor. Uygulamanın, Akdeniz genelinde gemi emisyonları kaynaklı kirliliği ciddi ölçüde azaltacağı öngörülüyor. Ne var ki bu uygulama için öngörülen sınırlar, Çanakkale Boğazı girişinde son bulacak ve Marmara Denizi’ni kapsamayacak.
BOĞAZLAR DA KONTROLE TABİ OLABİLİR
Oysa Türk Boğazlar Sistemi’nin de emisyon kontrol alanı ilan edilmesi, Marmara Bölgesi’ndeki hava kirliliğini ciddi ölçüde azaltabilir. 2022’de yayınlanan makalenin de temelini oluşturan hesaplamalar, bölgeden geçecek gemilerin daha temiz yakıtlar kullanmalarının, sebep olacakları kirliliği yüzde 80 civarında azaltacağını ortaya koyuyor. Bu, bölge insanının karşı karşıya kalacağı sağlık risklerinde de kayda değer bir azalmaya sebep olacaktır. Ancak emisyon kontrol alanı ilanının önünde diplomatik ve ekonomik zorluklar var.
Bir iç deniz olan Türk Boğazlar Sistemi’nin kontrolü tamamen ülkemize ait olsa da, bölgeden geçen gemiler, uluslararası trafiğin bir parçası. Herhangi bir geminin çok sayıda ülke ile bağlantısı vardır; geminin inşa edildiği ülke, bayrak devleti, liman devleti, gemi sahibinin uyruğu ve gemi çalışanlarının uyrukları, birbirinden çok farklı olabilir. Bu nedenle bölgenin emisyon kontrol alanı olarak ilan edilmesi, ancak uluslararası kurallar çerçevesinde ve Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün çalışmalara dahil olmasıyla mümkün olabilir.
Ayrıca böyle bir kararın alınması, çevresel olarak ve halk sağlığı açısından büyük yararlar sağlayacak olsa da, sosyal ve politik sorunlar yaratabilir. Emisyon kontrol alanlarında kullanılması gereken yakıtlar, genellikle daha maliyetlidir. Dolayısıyla bu yakıtların kullanılması, navlun ücretlerinin ve haliyle de son tüketicinin marketten satın aldığı ürünlerin fiyatlarının artmasına yol açabilir. Bu nedenle, bu ve bunun gibi kararların sosyal boyutlarının da iyi incelenmesinde fayda görülüyor. İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin tek çıkış noktası olması, bu ülkeler üzerinde de baskı oluşmasına yol açacaktır.
FOSİL DEĞİL YEŞİL YAKIT ZORUNLU OLMALI
Emisyon kontrol alanı ilanına ek olarak Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün önerdiği en önemli yöntemlerden birisi, gemilerde fosil yakıtlar yerine ‘‘alternatif yakıtlar’’ olarak adlandırılan daha temiz yakıtlara geçilmesi. Ortaya atılan birçok seçenek olmasına karşın metanol (metil alkol), biyodizel, amonyak ve hidrojen, üzerinde en çok çalışılan yakıtlar arasında. Bu yakıtların kullanımı bir zorunluluk değil fakat sera gazlarını yarı yarıya azaltma potansiyeline sahip oldukları için özellikle teşvik ediliyorlar. Öte yandan özellikle yeşil hidrojen, sıfır emisyon üreten çevreci bir yakıt. Hidrojen üretirken rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerjiden faydalanılarak tamamen temiz bir yakıt elde ediliyor. Fakat bu yakıtların maliyetlerinin ve teknolojik altyapılarının henüz yeterli seviyede olmaması nedeniyle yaygın kullanımları ancak 2030 sonrasında mümkün olabilecek. Bunlara ek olarak, elektrikli veya hibrit sistemlerin gemilerdeki kullanımı da gitgide yaygınlaşıyor. Nihai hedef, 2050 civarında net-sıfır değerine ulaşmak; yani atmosfere saldığımız kadar sera gazını, yeşil bitkilerin fotosentez yeteneğini veya çeşitli karbon depolama teknolojilerini kullanarak eşitleyebilmek. Gemi yakıtlarının sebep olduğu karbondioksit emisyonları, her ne kadar kirletici olmasa da, küresel ısınmanın başlıca nedeni olarak ciddi sonuçlar doğuruyor. Başta karbondioksit olmak üzere insan davranışları sonucu artan sera gazları, dünya atmosferinde ısıyı hapseden bir tabaka meydana getirerek dünya yüzeyinin ısınmasına yol açıyor. Gezegenimiz, düzenli aralıklarla ısınma ve soğuma döngülerine girer. Ancak birkaç bin yıldır soğuma sürecinde olmasına karşın, son 200 yıldır artarak üretilen bu gazlar nedeniyle gittikçe ısınıyor. Son çalışmalar, gezegenimizin Sanayi Devrimi öncesi döneme göre yaklaşık 1,2°C daha sıcak olduğunu gösteriyor. Bu ısınma, şiddetli ve öngörülemeyen hava olayları, su kıtlığı ve bunlara bağlı gelişen iklim göçünü de beraberinde getiriyor. İklim değişikliğinin en olumsuz kalıcı etkilerinden kaçınabilmek için küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmamız gerekiyor. Bu ancak, fosil yakıt kullanımını ciddi ölçüde azaltmakla mümkün. Uluslararası Enerji Ajansı’nın son hesaplamalarına göre, 2050 yılına kadar fosil yakıtlara olan talebin yüzde 80 azalması gerekiyor. Dolayısıyla gemi yakıtlarına uygulanacak emisyon limitleri, yalnızca halk sağlığı bağlamında değil, iklim krizi açısından da oldukça önemli.“
Kaynak Makale: L. Bilgili, “An Assessment of the Impacts of the Emission Control Area Declaration and Alternative Marine Fuel Utilization on Shipping Emissions in the Turkish Straits.’’ Journal of ETA Maritime Science, vol. 10(3), pp. 202-209, 2022.